MASAL VE BAĞ

Ebeveyn ve çocuk ilişkisini sağlıklı biçimde kurabilmenin zorluğunu eminim tüm anne babalar zaman zaman yaşıyordur. Bir problem ile karşı karşıya kaldığımız zamanlarda yaklaşımın nasıl gerçekleşeceğini ve ‘en doğru’ olanın ne olduğu konusunda bir arayışta olabiliyoruz. ‘’En doğru’’ kısmına vurgu yapıyorum çünkü çocuk yetiştirirken gerçekten standart bir doğru olamayabiliyor. Her çocuğun ve ebeveynin özellikleri bambaşka ve ilişki kurma stilleri de doğal olarak farklılaşıyor. Yine de biz pek çok davranışsal ve duygusal zorlukların arkasında bağlanma stillerinin önemini görürüz. John Bowlby’ın ortaya koyduğu bu kurama göre çocuklukta bakım verenin çocukla olan sağlıklı ruhsal ve fiziksel ilişkisinin ilerleyen çocukluk ve yetişkinlik yaşlarında da sağlıklı ilişkiler kurabilmesinin yolu olduğuna dikkat çeker. Hani toplumda istenmeyen davranışlarda bulunan, çabuk öfkelenen, çabuk darılan, kötü sözler kullanan çocuklar için ‘’ bu çocuk ne kadar çok bağırıyor, bunları nereden öğrenmiş’ gibi sözler edilir. Aslında tüm bu sözlerin istikametinden bir tanesi ailesiyle güvenli bir bağ kuramamış çocuğun olağan davranışları olarak da görülebilir. Ebeveyn ile fiziksel temasın az olduğu, iletişimin ve ruhsal bütünlüğün az rastlandığı, ebeveynlik becerilerinde pek de parlak olamayan bir ailede yetişmiş çocuklar ile devamlı şefkat gören, kendini güvende ve sağlıklı hisseden, ruhsal bütünlüğü koruyan ebeveynlerin çocukları arasındaki fark yadsınamaz. Öyle ki davranışlarıyla ilgili, okuldan, çevreden ve aileden sürekli şikayet işiten çocuğun aile içindeki iletişimi biraz arttığında bile davranışlarındaki değişimi görmek mümkündür. Bunun altında yatan en temel sebep ise kendini güvende hisseden çocuk, sıkıntılı hislerini hem kendilerini hem de başkalarını cezalandırıcı bir tutuma girmeden, mahcup olma kaygısı yaşamadan duygu ve düşüncelerini bakım verene doğrudan aktarabilmesidir. Doğru tutum ve davranışı öğrenen çocuk da yaşadığı sıkıntılı durumlar karşısında problem çözme yolunda iletişim kurmayı, baş etmeyi veya baş edemiyorsa yardım almanın zayıflık olmadığını öğrenir. Bunun yanında kavga ederek, bağırarak, küserek veya olumsuz davranışlarla protesto ederek çözme girişimlerinin faydasız olduğunu bilir.

Tam da bu gibi durumlar karşısında bizler onlarla iletişime geçerken öncesinde güvenli bir ortam oluşturabilir, karşıdaki kişinin fikirleri, sözlerine önem vererek birlikte sohbet edebiliriz. Bu güvenli alan içerisinde kişi kendisini açabilme gücüne erişir. Masal ve hikayeler bu ilişki de oldukça önemli bir yer tutar. Birlikte resimlere bakarken, hissedilen duygunun jest ve mimiklerini bedenimize yansıtırken oluşan bağın ipleri masalın içerisindeki yaşanılan zorlu ve güzel yolculukta sonuna kadar  bize eşlik eden en güçlü tarafı oluşturur.

Yazıma Daniel Siegel’in sözü ile sonlandırmak istiyorum.

‘Bizler hikaye anlatan varlıklarız ve hikayeler bizi birbirimize bağlayan sosyal tutkallardır’ (2019, s.198).

Uzman Psikolog Hatice Sönmez

Kaynaklar

Çıldır, B. (2017). Bir Masal Dünyasında Yaşamak: Çocuklar ve Masallar.

Keser, C. Ç. (2006). Annenin bağlanma düzeyi ve çocuk yetiştirme sürecinin çocuğun bağlanma düzeyine etkisi (Master’s thesis, Uludağ Üniversitesi).

Akgün, E., & Mellier, D. (2014). Okul Öncesi Dönem Çocukların Öykülerinin Bağlanma Kuramına göre Niteliksel Değerlendirmesi. Psikoloji Çalışmaları Dergisi34(1), 23-43.

Crenshaw, D. and Stewart, A., (2019). Oyun Terapisi Kapsamlı Teori ve Uygulama Rehberi. (2nd ed.). Apamer Psikoloji Yayınlar, İstanbul.

Comments are closed.